“Balkanların Paris'i”
Bulgaristan'ın başkenti olan Sofya, yaklaşık 2 milyonluk nüfusu ile ülkenin en büyük şehri olma özelliğini taşıyor.
Tarihçesi M.Ö 8 yüzyıllara kadar dayanmakta olan şehir, ilk olarak Trakyalı bir kabile olan Serdiler tarafından Vitosha ve Lyulin dağları arasında yer alan Sofya Vadisi üzerinde kurulmuş. Daha sonra Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilen Sofya, Serdika adını almış. Önemli bir ticari merkez olan şehir, Doğu Roma imparatorluğu zamanında sıkça saldırıya uğramış. Bu saldırılarda ciddi zarar gören Sofya gittikçe küçülme göstermiş.
1382 yılında Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altına giren şehir şu anki ismi olan Sofya ismine kavuşmuş. Osmanlı tarafından da çok sevilen şehir, güzelliği ile çok sayıda düşünür ve alimi bünyesine barındırmış. Bu dönemde önemli bir ticari eyalet haline gelen Sofya, altında bulunan 25 sancak ile imparatorluk için ne kadar önemli bir şehir olduğunu kanıtlamış. Çok sayıda seyyah ve gezginin yanı sıra tüccarlar tarafından ziyaret edilen Sofya, zaman ilerledikçe önemini daha da arttırmış. Öyle ki Evliya Çelebi tarafından da ziyaret edilen şehir, gezginin kayıtlarına göre daha o zamanda 53 adet camiye sahipmiş.
İlk yapılan külliye Fatih'in daha sonra sadrazamı olacak olan Mahmut Paşa tarafından Rumeli Beylerbeyi iken 1474 senesinde inşa edilmiş. Şu an Arkeoloji müzesi olarak kullanılan Ulu Cami Etrafında inşa edilen külliyeye 1598'de Mehmet Paşa tarafından yaptırılan başka bir külliye de eşlik ediyor. Bir başka eser olan Kara Cami ise, daha sonra kiliseye çevrilmiş.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Sofya'da kayıtlara göre 170 civarında vakıf eseri olduğu söyleniyor. Günümüzde maalesef sadece 5 caminin ayakta kalabildiği eserlerden, yalnızca Banyabaşı Camii ibadete açık. Mimar Sinan tarafından yapıldığı düşünülen Banyabaşı Camii 1920 yılında ciddi şekilde restore edilmiş.
İkinci dünya savaşından sonra yeniden inşa edilerek çehresi değişen şehrin mimarisi çok farklı alternatifler sunuyor. Çok sayıda müzesi ve değişik mimari yapıları ile ihtişamlı bir görüntü sunan kentin en ünlü yapısı olan Sveta Nedelya Katedrali muhteşem kubbesi ve freskleri ile sizi büyüleyecek. Neo-Barok bir yapı olduğunu söyleyebileceğimiz Vasil Levski Caddesi üzerinde bulunan Alexander Battenberg Mozalesi de fotoğraf severler tarafından sıkça ziyaret edilen bir yer.
Güney Doğu Avrupa'nın en büyük kongre ve toplantı salonu olan Ulusal Kültür Sarayı, her sene düzenlenen Sofya Film Festivali'ne de ev sahipliği yapıyor. Vitosha Bulvarı'nda bulunan merkez 123.000 m2'lik alana sahip.
Ülkenin en eski ve önemli tiyatrosu olan Ivanov Vazov Ulusal Tiyatrosu şehir merkezinde bulunan kent parkında ziyaretinizi bekliyor.
1892 senesinde inşa edilen Bulgaristan Ulusal Opera ve Bale Evi, şehrin ilk Neo- Barok eseri olma özelliğini taşımakta.
Çok sayıda park ile sportif aktivitelerde de bulunabileceğiniz şehir de Borissova Gradina Parkı'nda ata binme, yüzme ya da tenis oynama şansına sahipsiniz. Borisova, Zaimov, Patilantsi Tema parkı, Yuzhen gibi parklarda sıcak içeceklerinizi yudumlarken dinlenmek için ideal yerlerden.
Halkın çoğu İngilizce bilmiyor, ancak Türkçe bilenler var.
Sofya da özellikle geceleri, otobüs ve tren istasyonlarında yalnız olmamanız öneriliyor.